27 Temmuz 2010 Salı

çemberdön

kaygan eli
havada zigzag saçı
şimşek gözü
uçurum sesi
düşeceği yeri arayan
kayıp hali
orman deri
dolapta kabuk
kedi derdi
dön çember dön derdi
hepsi parmaklarıyla
hatırlamak içindi

hayvansırlar


kahinde bizzat oturdu kuyunun üstüne
tutsakları bulmuştu biran kesin
katılardan kesti resimlerini
kendini buldu onlarda bırakmak için
dizlerinde kar kızların evi
duruşu çimende gölge olan
dönüşü unutmuş çarkların tersine
susanları hatırladılar
yoksanarak atlayan sözleri
takıpta yakın duran çoktu
ardına dikilen çukuru hep örsünde
o dengi silipte buruşursa parmaklar
ağırlığınca boyası kalkar
zümrüt tadı ortaya çıkar
yanık pamuğu dinler uzun bir dilde
duyulanın yarısı bile ikimizi katar

24 Temmuz 2010 Cumartesi

durduraksar



kumlarımız karışınca
bi dairenin ortasında
giderek delen
döndükçe hızlanan
beni yuttu önce seni
çekti bir girdabıda
pus biriyle karıştırıp
denizin sesine battık
sonra sola
dalgayı tutuk
köpüklerinden düşürdük
seslendiler korku bulanı
arkası açıldı masum
ayakta iki tarafa
bin kol uzun sarmaşık tüylü
kemiklerimde iki el senin
çekildik giderek
kayarak o kumu izler d e
denizin yüzüne sevdik
bu duyduğumuz se
karışanların tek sesi mi
kalbine oturmuş
diptaşı orda duran
saçlarımız havaya asılı uçtu
terkedip yaktılar sadece onlar
ilkinde gecesi
ve
onunda öncesi
uyku derimizi aramıştı
parmak ucunda tırnak kırıp
şimşekle dolduk
bizi başalatan oyunda
bilinmeden hissedilmiş
zarını deldik
sular aktı deniz dağın ağzından
tuz yağmurunda oyulup
sarıldı güneşe
aya indi hayvanları
karanlığını bilerek
iki tarafıda sevmişti
gölgeleri tanıştı ışıkta
kayıp gözünü buldu
çemberin etrafını çizdi elleriyle
sorular yürüdü karnından
benzetmeyi sevmeyen bir yerden
bahçeme inmişti
ekilmeden ses olamayan yeşillere
kokuya daldım diyerek
yakalanmayı sevdi bir an
düşmek öldü orda
tekrarı vuruşlarında duymuştu
baktık

13 Temmuz 2010 Salı

ondaark


çalgısını kaldırmış
tüylerini kabartarak
gider yolllarından akanlara bakarak
süzer halinle bin türe dokun dur
zokaların yeşerdiği tek tarla
tam ortasında oturup
dengesini hesaplamaya bakarken
denge dedim bir tekrar
hangi tam ortasında olsada
bir göz mesafesindeki dalış
bir köz mesafesinde ki sayıklayış
peki dedim o zaman matematik neyin içi
onun göz kırpışının
hiç göremediğim hızdaki esi
ya o açılan delikten kayabilecek mi
tünele dönüşen ışıktan korkmadan
hiç bilinmeyen gezegeni yutabilecek mi
biribirinden farkı budur o ikinin
biri eğilirken diğerinin gerildiği
töleransla parmak ucunda bir dans
zamanı yok edip duymadan
bekçisi guguk kuşuyla bir gezi