17 Aralık 2010 Cuma

16 Aralık 2010 Perşembe

gözgölün kolkenarı

ayrılmayan uzaklıkta iki,
biri nar küsür
ateşten çok özlemiş günlü güneşi
geçince elleri parmaklarıyla başka
ve daha ayaktan çıplak kutu
kemiklerle tekdum davullar ilik kadar
karartılar isimlerini söylemeden
çaylıklar arasında garip ılık kanıyla
dikerek ağzına bu onun bilerek
tutulsa büyüsüne eğilerek
dünyanın evine sokulup
onun evi burası
lav okyanusla vur kalbi korkuluk
hayır mı evet
evetse çayırları koşarak delice
uzun boylu kış kapıda beklerken
duvarda sesli ışık oyunları
suyun izlerini bırakıp
üstüste japon çatıları giymiş
hemen esnedi uzayin ağzı
tüy yuvaları ve tüylü dev mavi susmumyalar
hiç olmamış çiçek isimleri
burası hiç gidilmemiş bir yer
hayal edilmiş bir gözgölün kol kenarı
uykulu ağaçların cam göğsünde
dinlenmiş içi belinden sarkanlar
yüzünün üstünde gezilmek
sisli aydınlıkgece bu
sabaha unutup takılıp boğaz üstü
burunyalıdan kaymak koyu isli
kirpik çalıların son ısrarı
göz çukurundan içtim yıkanıp
ürkek kapak tepesi
yokuş hızında bıraktım
hatırlamak için tekrar o lav okyanus
uçup duy mak aynı eğik alında
ilk önceleri bin aydı karanlık

12 Aralık 2010 Pazar

holllao

hey is that you
lucid arms and fay sleepers
turn themself into tidewave creepers
dear end, we can surround each other
and all our indefinite pronounced
l put a liptouch on your thin eye flap
blow my leaves'wind out through your earway
you see me while l m waving
because of the heartbeat of your puresea
high dazzled smiles
on a playground day
your voice as a light tickle
on my knee
then walk into
middle of the sky on my shoulder

its going to be

6 Aralık 2010 Pazartesi

üfleyen o şarkı


üfledim uzunca burası durmuyor
peki ya
boom baam baam
işte öyle yüksek bir sessizdik
kafamda orman hayvanlar ve sır şapka
içeri aldım onu
su dolusu
içinde dindim sessiz nehir yatağı
jöle krema masa dolusu
taçlı konuşkan yapraklar
resimli renkleri
hiç durmayan kelimeler ağzında kıpırtı
hepsi sürekli gondollarla gezerken
fısıldayarak o sessiz çığlıkları kimdi
yanak kızartması biz şelalesi
sisler ve hep yine
burada
korkusuz mu sandın
tek gözü kaplı bir korsansa
korkmaz mı sarı ya da başka
tek şey söyledim duydun mu
dün müydü o gün
rüzgar da vardı dimi
kulağımda minik orkestra
harika ziller bulduk
yine o şarkı
dondurmacı midemde gezgin
karamel mi su yanığı
alnına küçük bi delik açtım
ve üfledim içeri
bazı küçük adalar hırçın volkan kafalılar
parmak ucunda kaldım
yüksekten atlamaya hazır
kanatların yüzümde kıvrılan yağmurlar gibi
en küçük en çıplak en geceçocuk bu rüzgar
sonra saçları uzayan parlayan derisi
üfledim duydun mu
köprüler çizip nefes boyunlulardan
saçlarını sevmeye

karşıma dikilince anneler uyandı
kolları uzadı parmaklarım ipliklerim
düğümlenmeden
sarılmak için dönerek
ışıklı kozası uçsuz kelebek ipeği
kaslarını geren canavarları bile sevmek
yıllar sürdü ama geçmediler
zamanın durup seni seyretti
acelesi varmış gibi giyinmişken
üzerinden akıp giden elbiseleri
odalarca kokusu
garip ve yeşil
yine o şarkı
ve adamlar wolfsheim
peki ya duy dun mu
uyku mu bizi bu gezdiren
dalıp çıkarak okyanusun ortasında
gizli gezegenin bahçesi

4 Aralık 2010 Cumartesi

AHA

ortası tam nepalden flaşhışimşek nuhugam der kiiii ve yeşil ve bikaç pencere telepatik ' 'PANDAKUALALAMA' '
esti topraklar sarsılın
duyun haşmetli orman hayvanlar
ve biz yankılar kendimizi
dağı çarpıp uzanın duvardan dağa fısıltı yastık yas...tık
kabuk
boğa boynuzu
kuğu boynu gibi bazı aşklar ok hep yukardaki gibi
bırakıp süzmeleri akıllara herbişiiin bittiği yer de var ya
e suyu bitmesin sosu bol nede zoru

polis yanisi nede bayılırlar AHA

HAH

Hah budünyasın Ha budünya bilinen en gizli en ortasında toprağı deliğinden en eski ve sonra büyü mü en derine taş taş içinden suyu şelale içeriye ne unutsakta ışıkla bir kamaşıp en ucuna kaydığında hatırlar kandığısın yapraklar rüzgar buluttan fırtına volkansa kum okyanusu güneşli ay tok renkten çok insansın