18 Temmuz 2012 Çarşamba

ay derine yüz yüz

ay yüzünü soy
derini yüz
koy masaya
ay etini kes kanını tart
koy masaya
maviye doy da
kırmızı soy da
kanını sorana içir bunu da
der dili bulan kendine bölen
çarpanla çirpan da kendine diren
bırak bunları kedini bırak
çık dağlar açık koyudan dışarı
gelgit dert bunlar bulut olacak

etler elbise sağır olacak
 etler elbise satın alacak

24 Mart 2012 Cumartesi

çarşaflar yakılır ya arabesk çarşaflar yıkanır

yatak yastık yakmak tüy bitince
oyuk ve katı bir faz kararı
martın tam ortasından
onun kendi zom baharı
nevresim dedi bi anne çarşaf çarşaf sarılın
sonra genzine duman kaçar
gizlenir biraz
gözün iliğinden taşar
ucundan tutup bir baba koyup karşına
seni güneşin kucağına sallar
kollarında uzlar uzar

yok durma orda

o çarşafın karnında bebek ol
bir sembolmüş diyorlar onu yut
unutmadan doğ tekrar
bukle ol tel tel bu sefer uzan bileklere tutun saç ol
tekrar öl sonra
ateşe dökül kaynayıp buhar olur birinin ağzından akarsın
tekrar olmakmış
tadın adını koymakmış
gözeneklerinde nakış nakış kodlar
derin bir okyanusta etin ağaç gibi kokar
bu na da tekrar ölmekmiş
sonra
alev olur ipliği onun küçük kızı yaprak
belki onun oğlu da buhar olur
senin gökyüzüne bulut olur
yok üzülme yağar ya yine kavak

tekrar dediğim
işte bu dediğin tanrı
senin tanrı deliğin
göbek deliğin
bu uçsuz tarlalar pamuk kurtlar ve beyaz
ellerin uçsuz kaygan ve siyah

dökülür o damla şüpesiz
sen de ardından sel ol
yok usanmaz kavruk tohumlar
tekrar gömülür sulu göğsüne
tekrar yanar yeşil
çiçeğin dişlerini kırar
koyu meyvesi dillerin kraliçesi
keşke unutmasak
toprağın tersyüzünü de tuzlasak

sonra bir an
taşları sen sanmak bu dediğim
bahçeden çocuk duymak
fırtınayla rüzgar soymak
sesi inmiş her yer çıplak
sonra kadehleri cam cam miğdeye
içini içime boşaltmak bu dediğim
kuşları boş bırakmak
kanatlarına takılıp
ne boşaltmıştım diye bi durup tekrar arayıp onları bulup
doldurmak ta doldurmak işte hiç doymamak ama

dediğin bu dediğim

24 Şubat 2012 Cuma

mesafeder

puslu mesafelik bu yol yanına çakıl çaklı taşlar koymuş
ordaki çatıya tel germiş kuş bırakmış bi bak şimdi aynı a nı yaşamış
bir de dudağı tebessüm döküyor bukle göğsüne yaramaz dizin

bu camdaki güneş rüzgar gibi şimdi perde gibi
bileklerinden elleriyle boynunu uzatıp
kuma serilmiş boyunca uzayııp
ona dedim ki
kulağının içindeki su tüyleri
çocuk saçından çok sevip sulasın
bir tohum bıraksın ağzıyla dişleri
zümrüt kesilir şarkıdasın
çiçeklerin ilk açtığını görmek için
bir sır soysun kabuklarıyla dibini
ayaklarıyla çıplak basarken
atlarla koşarken hala
ah taa dışından tam ortasına dolana dolana güzelim
o iç kulağına
zar oyunu dolambaçın
kısık gözlü yıldızıyla
sesi kaçarken titresin ki ne olmuş etleri pamuk dalı onun
üşümez o burnun direğini tanır tırmanır örsü bir çekiç gibi

kıkırdak kuyulu kolları senin cam bacağın
kulak kemiğine duvarlarına
korkuna çiçekler sarılsın

bak orda sonsun
ve yudum yudum
kana kana
ve

çiçekler sensin

14 Şubat 2012 Salı

ekoda banyoda

oysa ekolu bi banyoda
kopuk köpüklere balon katıyor
kapaklı gözüne ipek de kaçırmış
ahoh sarsıtan zemin
havada takla karyola atıyor
gün ve gün
ve güpegün dümdüz
yastıklarla birlikte hassas bir diz
bilek üstünde dikilmiş muz derili bir dirsek
birbirine sarılmış kuş teli ince biparlak
durdum durdum
kurdum kurdum
delik delip elmalara sordum

yeşil adama ışık saçan çiçekli bir yapraktım
o ışık hızıyla kuzey küreyi dolaştım
fas gülü uğultuyla başbaşa kaldım
kırkırmızıya herşeyi anlattım
ince dilim, tabaklara uzandım
esmer şeker ve şu limon şapkalı romun altına

bir kursak parmaklık ve bin muhabbet eldivenle
sabahın gözüne kaşına yıldızlı gecede daldım
yumurta çocuklara kaahkaha patlattım
ekmek som altın elmaslar gözünden
sıkılmadım döndüm tekrar bir tur attım

5 Şubat 2012 Pazar

durugölü

duru gölünden bir damla bakış
göğsünü dolamış kemiklerin kızağı
karüstü buz pençesi çiziyor
etlerini karıştırıp
hepsi altında saklı beklyor
kesik çimen orada genzime kaçıyor
bor ozan bir fincan içinde elden parmaktan kaşıklar çeviriyor
başı dönüyor başı
böldükçe dönüyor
ayıp diye bağırmış köşedeki adam
oysa aynalara dudaklı ruj sürüyor
ay aynalar aynalar sussanlar anlatanlar

18 Ocak 2012 Çarşamba

uzun bakacak sen aklısın


kibarca gezinen birkaç gezgin
de metrelerce uzun bacak
ağaç arasına ayak dedirtmiş ucuyla
bel içi gibi kıvrılan palmiye yüzü
tırnakları sert hüzün
kaçırdım sandın sen ama
bir an ını bile bırakmadım
hatta bakarakkaldım
muz gibi soyuldu pamukların
altından dillerin dumanların
bacalar tünedi tel tel çatılara
bal için kırılan ay gözü
baştan kara gibi koşanların
ince kızıyla sızdı aralara
gelişi güzel dar katılara
saçın karışmış aklına senin
altın dibi arap saçın
yere çarpmiş besbelli hızlıca
kızım kristal hiç dinleme tırak
bırak ellerin kuş kanadı gibi ötsün
uç bıçak tenin taze yerin
kuzu var hala ağzında
bir hidistancevizinin
göğsündeki yanık güneşin
fazlası ısınmış tuzdan sonra
yutmuş buhar hasını havaya karışmış
bir merdaneye dolanıp pervanelerle tanışmış
be hamurparmak üstüne de biraz beyaz toz serpin
tepsilerde oynamış una da bulanmış
sonra bahçe katından
bulutlara oflamış
küreklerle kaçıklara açılmış
geceleri ölünce
ertesi gün tekrar uyanmış
dallara sarılmış gökkteki devlere
seni dinlemem şov saatleri ikindiye alındı artık
derin rüya dediğin bir dem uykuda
senin o aklına karışmış dibin ayağına değmiş şaçıyla