19 Kasım 2014 Çarşamba

gerçeğin hasta ettiği uykudayken küçük bütün hastalar
rüyanın içindeki rüyada
seni iyileştirmek için
tüylerine üflüyorum
iyileşmediğini zannediyorsun ama seni başka bir rüya için uyandırıyorum
sen de beni
bana benim çekimimden mi çekiliyorsun
ona olan itiminden mi çekiliyorsun diyor
henüz şu bitki örtüsünün altındaki yaraya üflüyorum
diyorum
içimden nefesi o noktaya gönderip
o noktayı sonra yavaşça içime çekmenin hali
örtünün altını ve üstünü birleştirecek diyorum
bu görünen rengin geldiği yer
onun altında kendi yatan gölge

benim hislerimden çok kendi zihninin içinde o an
alaca yüzün karanlığı gibi 
ısınırken buz kesiliyor
aynı anda iki ayrı kaynakta olamazsın diyor
henüz hiçbirinde değil





15 Kasım 2014 Cumartesi

düş ile mek

tohum nasıl da düştü çiçeğin ağzında*n
henüz yaprakları beyaz onun damlası
toprağın katlarını inerken
biliyor gezegenleri çıkacak
kapsülün gizi önceden yanarak
bir dumanla bulutlara karışıyor
her ikinin bir arası var diye
sonra bulutları içleriniçine çek
gelemiyorum henüz sesler bükülüyor
önce tadını bulmam gerek
hep sayısız defaları
derinden olanı ayırmak zor
yeni*den oluyor bu
hareket ederken havaya değiyorum
elekriğin çıplağı çarpılıyor tekrar
titriyor en uzaklar gözümden sökülüyor


bir resim ayılıyor çizgisinden
neydi çözdüren
onu da dinliyorum
usulca dinlemek gerek
o narin bir dal bir ceylanın şeffaf boynuzu
kolların bana doğru uzuyor
biliyorum
daha bana dokunmadan çocuklara dokunuyor
biliyorsun
küçük adalarla geliyorum
parmakların izler yavşça siliniyor
ne kalıyor geçitlerde biriken
öyle kabuklar da çözülüyor
bekle denmez bunun için
burası korkuların eksiklerden oldurduğu dünya
öncekinin sonlarına anların sıralandığı keskin hatıra
sen de bilirsin biraz kendinden
ama Asıl burası hiç dinmeyen ' o ' nefes için
her şeyle aynı anda
aynanın eskisi kırıkların sonrası yok burada






10 Kasım 2014 Pazartesi

sessiz lik

fısıltı bir rüzgardan uyandım uykuda
mavi ışıkla girdin diye mi deli gibi kapılar
sırtından uzanan gecenin dibi
duvarlar eriyor
ne ince söyleyen mavi
tek ses çıkardım duydun
nasıl olur bu
hesaplamak saçmalık
saçlarım da saçılıyor
bu ses kulakları boşaltacak kadar sessizdi
kollarımı uzatıyorum yatağın altından
derinler uzuyor
uzuyor uzaya eriyor
derinin altı
burası gizden ışıyan şu geçit
düşmek tavşanlarla yumuşak
seninle garip
tavşanlardan yumuşak
zaman da düşüyor
uçuyorum diyor
boşluklar birleşiyor
yavaşlar gibi duruyorum dil deliğin boynunda
bir kuyruklu yıldızın gökyüzünü seviyorum
kalbine kulağımı bırakıyorum
hiç duyulmamış şarkı
bütün gece sonsuza dek dinliyorum

27 Ekim 2014 Pazartesi

bak
deniz de içine kıvrılıyor
en derin dibine dokununca yükseliyor

aurora

fırtına ortasıyla oturuyorum
    kumuldan bir sandalye
başım dönerek gök yükseliyor
saçlarım bin türlü elektrik kollarımda dalga kumun içi

nasıl gece yırtılınca
o gezegen ayakalarımda çözülmüş
sen ağacın dibiyle kök olmuş
tuzu dünyanın alevine değiyor
çukurlar okyanus oluyor

içim nereye akıyor bakamıyorum
kayıyorlar kayıyor yıldızı uzaya firlatıyor
bir dal zevkten kıvrılmış
göğsünde şarkı dinliyor

içimden geçiyorsun
içinden geçiyorum
içimden geçiyorsun
içinden geçiyorum
şarkının sesi bu devinim
ritmini böyle buluyor

25 Nisan 2014 Cuma

What if the beast escapes (apes have it good) 
and separates like a cloud (loud like a fault)... 
it all happened on the same grey line between 'black magic' and 'white magic'. 
a bite from the beginning
o my chemical engineers o my timeless crystallizers being in itself