7 Aralık 2011 Çarşamba

mavi uykular

bu sefer gözlerim duyuyor

kalbim nefes çekiyor içine
ve biraz düşünüp nefes veriyor
güzel bazı şeyleri düşünüp
masada ters takla atan bir tavşan
suda sırtüstü yüzen bir kedi
bahçe şeklinde bir yıldız
uzun uzun delikten düşen
saat takmış bir kaplumbağa
herkes messut mutlu
her seferinde bir başkası olarak
bir başka aynı şeye bakmak
ilikler çözülüyor
lime lime
sonsuz seferler olduğunu unutan
etinden belli gerim gerim geriliyor
ve tam şu anda karabulut bir tahtanın önünde
mavi tebeşir tozu yutuyorum
yine bitti iyi uykular

1 Aralık 2011 Perşembe

l lost my jesus to poemetriy never had one maybe
ha atışçakmıyız testere törpü amonyak saç boyası sonuçta dimi


trabi ki biyerde basarsın da kaç basarsın ayak var ayyak var


pardon yazdıklarını duyamıyorum bilgiliin üzre


saçma
saçıma topuz takıyarum kavanoz camına gözlük bulayım da profesör yatar gelirimm
fazla uzama
topuk mesafesi en hayin yüksekliktri

9 Kasım 2011 Çarşamba

kum kayın ağaçlar

burası hiç gidilmemiş bir yer
hayal edilmiş bir gözgölün kol kenarı
uykulu ağaçların cam göğsünde
dinlenmiş içi belinden sarkanlar
yüzünün üstünde gezilmek
sisli aydınlıkgece bu
sabah unutup tutulan dudak duvarı
burunyalıdan kayın kum isli kıyıya
kirpik çalıların son ısrarı
göz çukurundan içince yıkanıp
ürkek kapak tepesi titre
çocukları yokuş hızı aşağı bırakıp
hatırlatmak için tekrar
o lav okyanusu
uçup durur alnında
burkup zor bulanlar
daha düz henüz dün gece kaybolanlar

24 Ekim 2011 Pazartesi

pumajaws

göz kapakları şefaf birer aydı şaçları hep kendi rüzgarında uğultulu ağzı pumajaws gibi kouşuyordu sırtı kanı akan bir aşk ölçer :enşiddeti köküne vurunca civa kırmızı ibreler altını delip beynine o kadar yüksek tırmanıyordu

19 Ekim 2011 Çarşamba

yokcanın

yaşadığımız anın içinde AAAAA(etkiye göre tepkisel a lardır belli bir sayı ifşa etmezler) diyerek yaşadığımız raslantılar ve kesişmeler formülü etkisinde hareket kabiliyeti olan kutsal bileşen boş odaları doldurma potansiyeli taşıyan ve arkeik akım sayesinde oluşan 'çağrışım ve yanılsamalar 'asıl hedefimizdir :not

sağ gözüm kendi soluna döndü konuşkan labirent hiç susmuyor o sussa onun içi susmuyor ve daha katman katan içleri var ..... bir çok dilde küçük büyük yeşil meşil parlat esnek deri belki de ten demeli o kalabalık kendi kendine bir koridor gibi merdivenli bir orman ya da .ve labirentin ismi beyin evet bizim beyin boş duvara bile baksam gitmiyorlar elele tutumuş duvar üstünde tek ayak pazara falan gidip şezlonga divan diyip uzanıyorlar ha bunun nedeni annanenin çizgili ve hasır pazar çantası ya da kum üstü oturma odasının şezlonguna divan dedik ya divanlar ordandı kumdan televizyon kumdan güzel oolanlar kızlar yapıp gülüp yiyip içip eğlendik bu yüzden herşey kumdan mı e bu sırada aya balığa giden lego adamların yorgunluktan kendilerini attıkları kanepeleri bile yedik daha çok
hipnozdan kurtulmak için hipnozun kurtuluşuna bakıyorum bir nefes ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar ve sonra dışarı bırak mesafelerin annesi o uzağa onunda ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar atışını gördüm bu bir kırallık şeffaf kıkırdaklar kırallığı kıkırdayan

29 Ağustos 2011 Pazartesi

eski ılık

eski ılık sesinin gelişini ezmeden seyreder hep
duymak isteyen tüm hayvanlarıyla gizlice
badesi için boyunları titreyen yollardan geçip
bir uzun yutanboru bu ve çocuğun en dip ucu
yalın ayak bekleyen uzunlu kısalı ışıklarda saç savurup
onunla buluta çarpıp suda yüzerler
konuşan yakamoz susmaz dizinde balıklı kızlar
tellere vurarak oynamayı biliyorlar bi bırak
sen onun kuşşkusu musun
asıl onları bekleten birbirine çektirensin
bir sekiz çiçeğin karnındaki su damlası
damlanın içini sonra bütün bu hepsi.....
taş yıldızlara bakarsa meyve açan yaprakları var onun
o yüzle ısırıp açıldı o yapraklar
kapanmayı da unuttun

7 Şubat 2011 Pazartesi

bukarlabuyaz
























binton vapuru ağzın kucaklı ortası
yanında uzay boylu yıldıza sütle dökülmüş dişleri kamaşan ılık bir rüzgar var
sesini arıyor oda kafası duman aa bir de mektup buharda açılırmış
renkleri duyabiliyor uzuuuun tadına bakııp bakıp
geçenlerin elleri dolu ve küçük ve büyük kalabalık
devlerin görünmez kendi çocukları
seçemiyordu bulamadı
şimdi
hepsinin arası mı
hava dolu
güneş içinden geçiyor
biraz durup pembeleşiyor
sen arkasındayken etin şefafı elbiseler giymiş
şimdi o dediğim anda geçti arkadaki şeftali tarlalara
birinin şeftalinin uzun tüyleri üstünde yürürken bacaklarım çoğalıyor
burası sarmanın yapraklarına kadar kalabalık

kutudan gölgesi karanlığı oynatınca
onların gözleri büyüyor başlarından taşınıp saksılara şarkı söylüyor
içlerine ekilmiş çiçekleri gökyüzü kadar uzun
saksı çiçekleri böyle doğar mı ölür ve doğar

afiyetle akşam saatlerinde baharata bulanmışlar leziz
kısık ateşle birbirlerine kavrulmadan
onların da buharında gemiler yürüür
kanat izleri kuşların karın yeri
ne dedin duymak için gözümü kulağımı dayadım
senin de ağaçların davul çalıyor
onların içi
bilki sadece aya merdivenden çkmşlardı
ağlamışlar ardından gülmüşler için
kirpikleri yerlere kadar o kanatların rüzgarı
yaprak eli bilmeyen uğultulu günler için
anladığında limon kumruları ilk gören
yıldılzara değebilmiş
yıldızlar yerdeymiş
yer de gökyüzündeymiş

dalların kolları
kolların dalları
saatleri bir gün aynı çukura eğilmiş
hıçkırıklara doymayan bir göğüs kafesinde çiçekleri sulayarak
saksı çiçeklerini unutmuşlar
hemen pencereye uzanmış sisli dağın gözlerine dalıp eteklerine bayılıp
uzaklarla olabilmek gibi
güzel dudaklı güzel yutanlar
sizi özledim

bu koridor giderek uzuyor mor ışıkla
şimdizamanı yutabilen buçocuğu
anlatmıştı uyutmadan önce
dizlerinüstü
akansaçlı gür çeşmenin boynuzlu dibi
batar
senin boyunların başkaçayırlarına sürü kuzusu
gözüne dikilmiş bir tepe uçkulak
eğilmek
dedim
diktutan kunduzları bükerek sert yerini
cennetin suları
şu duvarı delip akarya
içime kadar o suyla cennetin

26 Ocak 2011 Çarşamba

kuran kim ki

demin geçen bir bisikletli daha
hızlanınca dönen tekerlekler karıştı
bir pervane gibi ışık işine dalarak
bilinen yöntemler denen kitaptaydı
yaşayan bacaklar ve duranları
işte böyle büyülü karıştı resimleri
döner tekerlek
sonra yol isimleri
karşımda oturmuştu bin sabahı bir saati
cayın yanında gölgeli oturma evi
duvarı yazılı koridordan geçip
yavaşça fincana çayı son eliyle
koyunca
yudumladıkça
kokularda okunuyor
ısınmış ağaçla karışmış deniz tuzu kokusu
işlenen ince iğnelerle
tek telinden bile ince
aşındırıp giriyor pürüzsüzce
sana ait öyle hissediyor
oturuşundan ayırt edilmiyor
olanların boyundan suyundan
söylenense hepsi aynı davulda ince deri
çocuk bir ürkekle birlikte karşılıyor
gelen bütün ayna cam gözleri

durum, bahçe duvar az




konuşma bozuldu terasta durun
beklemeyin koşarak
inin merdiveni eni de dönerek
en aşağıların aşağısını bilmek için
ince topuk kalabalık demir sesnini
o merdivenin sarsılma sesini
bir dalga suyunda gemilerin
içerde buharlı mutfakta dediler
basarak üzerine atlayarak
tabak çalan adamalar bulduklarını görmediler
sokak kenarında renkleri farklı bir duman ve gurup insan
fısıltılar
aralık bulunca sızıp dururken
ve yukarda boşalmayı bekleyen yüklü bulutlar
küçük, büyük ,sessiz, yeşil sesler
bazıları sert bakışları bazılarında bir korku daha vardı
lambayı dönünce hızlıca üşüyüp
karşında yağmurdan ışıklar
ve şehrin gerçek adı hareket
sağından solundan ruhlarla geçerken
dinlenmişti bütün hikayeler
sadece zamanı durdurabilisin dedi
gerisi ya da devamı gelenlerden

25 Ocak 2011 Salı

butamyarım

aydınlık tarafı karanlık tarafına sormuş
burası dolu muymuş
evet ya da hayır
bu artık tozda ve solmuş
dün ikinin arasında nadir yetişen bir kokuymuş
sesi içi
ya da uzak bir yeri
harikada yatan hiç mi bulunmuş
derdi katısı tortu
uykudan kaldıran donmuş bir eskimo muymuş
baktım kiri hıçkırık yüzüne
sırtından uzayan süzgeçlere
geçebildim mi delikleri
yankın balıkçının ağı dibi
herbini boynuboyunca
uzanmayı bilerek
sık yaptığı birşey gibi
ya da annesinin öğrettiği
ger ipi yutkun onu buradan
siyah seven saçının
rengi tüylü bir kuyu
düşmekten zevkle içine
belki gıdıklanan huylarımın huyu
ürkek kaplanı çalan
evleri kapısız ve şakasız
tok maklar mekler
ya da meli malı
kapalıyken bakabilen
tek gözüyle güldü
yüksekteki korkusunu birlikte içince
durgundum
yine geçiyor
tünel gezegeni
labirent çizen çok türde
ayık zevklerin estiği bir orman gibi
tadına baktın mı öncesine
hatırlar ve buldum gibi
işte burası soğuk kanatır
bunu nereden öğrendin ki
aydınlığın hemen yanı karanlığın
ikisi de senin yarın uzunca yarım değil miydi

24 Ocak 2011 Pazartesi

yol

cam
açık
yol rüzgar
durma su
balık kaygan
bulut
ağacı
yukarı kök
aşağı dünya
sonum ay
yanım ev
arkam kutu
gölge kız
gölde çocuk
dönen vapur
köpük dümen
yeşil konuş
eski bir kuş
kutu kedi
filin eli

23 Ocak 2011 Pazar

leoleo toytay =code spells spy unicorn


for within the company of my peers
l was not of want for much
whenever you were among their company
with different size in creatures
with uncountable contacts of their feathers
they are all readily available and
of wanting you
as much as you are in need of them
to see your own shadow or how becaming only a shadow
a story before its stolen
while create your body beating in a key note
some of them are believe that
it is only a bloody heart waving
egypt fire burns while they all on trying
to see without eye
than breaking the silence born
we sleep under the same sky
lay me down on your leaves as your deep
everlasting space is breathing
laughing cigars puffed in slow bright in a corner
as there is never anyone without in their hands
and water flowed like a golden niagara form
of the bottle to crashing over the rocks in the tumbler
and dissapearing
into the abyys of the mouth
this is a place ,a feverland on a dancing tree
if it is only there
magnetic needles always show
singing whales could be free

17 Ocak 2011 Pazartesi

inhale edilen partikülün solunum sistemindeki serüveni

özellikle hangi
anatomik biriktirici
ya da yaprak bükücüydü
hatırlasak mı
uzaklar sıkılmış otururken
gaz resimlerini içime çektim
bitmiyor bir keyif var
bilerek boşluğu bırakan
zamanı katlayarak küçültebiliyor
onlar eski dokunmuşlar
yağmur yağıyor
bir dur ve içine çek
inhalleri mi duyuldu
saklananları korkutur bu
havada asılı kalan bir bütün partikülü
likid mücevherin öyküsü
içime çektim yine dumanın
orman yangının
üçgenköküyle
daiireiçi
bir arka odanın önü
habersizmiş gibi kollarımız uykusu
bir perdenin ayaklara dokunan
bitmeyen sahnesi tekrar
kaçıncı içine çekim
giderek gözler kapanı
tüylerin uzanıp değebiliyor
oağacın buluta yakın en üst katında
tırnakların acıtmadan gezdiği yerler
kıvrak yollar girdap sesler
içine çeken başka göğüs kafesler
yağmur yağıyor
bir erkek ismiydi bir ara
ağaca aşık yağmura aşık ağacın
yağıyor
içime çek
biribiryle dönen dalgalar bakarken
suda emilen metaller ellerin
hangi çözücü bu eriyen
ve bağlayan boyun bileğini
çeken kaygan ipleri
içinden çek
geçir geçemeyeni
parçalarını bilen kaplayan
sizbiz demeyen biri

4 Ocak 2011 Salı

uykudaoda biliyor

yumuşak çalan uzay
tüylerine ayrılmış birileri
rüzgar böylece geçebilir
tel tel ayrılandan
balığın fanusu puslu girdabında dönerek
aynının gözünden dalar
başka bir ayın gözünden çıkarsın
aynanın arkasından baktın sen ama ayrısın
havayı hecelerce yuttun
susuzluğu kuraklıktan alıp
soğuk dik yamaçlı sırtlara
sıcak ellerle tırmandın
sıfırların susu
ve sırtı bir harita
yollarında dağları büyümüş
adaları taşıran yataklar
alışık
resimlerinde konuşan bir baykuş
ve sirkte gülen pengueni
sonrası bu nedenle mi
karanlıkta görebilen
buzun üstünde yaşar gibi
zor kaynak tuzu zümrüt yaşı
ve kollarına sarılmış bir bebek
ellerimizi bağladı
kalbi atan sarmaşıklar
şimdi güneşten bile korkmadan
büyüyen canavar
ısırmak ve
diş izleri birakmak
açılan deliklerde akmak için