28 Nisan 2010 Çarşamba

es merdiveni


giderek çoğalan merdiven
sadece ona ait 1000 insan sesi
hafif güneşli kapısı vardı diye
yükselerek döndü başımla evi
sonra bakamaz oldum
arkada kalan ayaklar uzun
suda durmaz kayıkta elleri
fısıltıdan gelen sözler kararmış gümüş dibi
sevmek söyleyememek tir belki
sadece durmak boşluğun ucuyla
o
gölgesi aya düşen aşkı dilemek
saçları da omuzuna düşen
bazı kokular daha da belirgin
tatmak onu orada
oyun zaten bitmezden
arkası çocuk tek balkonda
gözleri kısılmış uykulu
uykudan mı yoksa yokluktan mı uysa

16 Nisan 2010 Cuma

püşü


pişipişi bişi duydum
sen orda aralıkta kalan
kamaşıp mavili duvar
dönen etekte savrulan
ancak burda ortasında
yoksa bu hiç mi duyduğum
kalabalıkta aradık diklenerek
susan eski gözler susamış kum
ama bilen vardır görünen
eskisi yenisi içinde delinen
sıkiştımda burktum bu sesi
yüksek bir merdivenin başında
tamtam vuran yapraktin sen kurşun

8 Nisan 2010 Perşembe

ince ayarlar diyarı


ince ayarlar diyarında
dalgalı orman yapraklarım
usulca omuzuna değerek geçti

dev gaga çiçeğin ağzından
renkli çocukların saçlarını sevdim
iki yandan fısıltıyla
bin kere deha
bana anlattığın karanlık kutuyu dinledim
sen bana gökyüzünden geldin
kelimeler tekerlendi
seni gerdanından boynuma diktim
sonra yuvarlanarak karıştık
kollar mor gitarlar
teller ve kuşlar
bir çığa denktik
hiç görmediğimiz
şu batan güneş tepenin arkasına
gülen sırt üstü düşüverdik

4 Nisan 2010 Pazar

aramızda avunduk kimler var


dedi ve aralandı ağzı
işte tükürükten bir başvedası
sesinde kimler var
gezen tozan ayaklar
bildiklerini hep sustu
bilmediklerine bindi
uçtu dev balonlar
odada hep bir ses eksik
aramadı vazgeçti
kocaman ve müşkülpesentti
bu kelimeyi çoook severdi
kapılardan geçme oyunu
işte bunuda böle keşfetti
huzurlu hayat bu tokatlar
gerisi rakınrol bir geceydi

şu oku izle yüzünde yollar var
ya kaybolursam durursam
baktı kapı hep aynı
dedi ki herşey hep aynı
kabul eder mi geçtiği kapı tek
o zaman aşkla yanardı
kafasını bir açsalar
elbiseler saçlar
çocuklar korkudandı
yüzler iki boyutlu resim
edalıymış gülüşler hep aynı
güneşler geçmiş yanından
yanmadı tınmadı kalkandandı
sonra
yollar uzadı
yokuş
sesler azaldı
kalbi tek yalnızdandı
üzüntü mü bu boşluk
acısı tek hatıraydı
gülen kahkaha anneden
hatırladı dardı ağladı
sokaklar yağmurdandı
durdu damlalara daldı
boyalı bir duvar ona yaslandı
kulağına bir şey söyledi
aktı dünya içine
düşenler sert altındandı




kara market korosu














birden bir ses duydular
tam orada durdular
gecenin tam ortasında
karanlıkta parladılar
gözleri gökyüzünde aydı
doldu taşan acı dağdı
onlar insan olmayı bıraktılar
gecenin tam ortasında
lamba sokağın ucunda
makastı kız dudak tandı
şarkıcılar siz kahkaha
arkada bırakanlar
tak ettiler vurmayı
binbiryüz bulanlar
unuttular sormayı

uykulupus





3 Nisan 2010 Cumartesi

göz kamaşrası



















kör rengi bu makina
izbırakan nefesle dolan
iki evin karıştığı
iki burda aşk kişisi
isimleri hiç olmayan
sakin bir iç çekişle yuttum
sesler kelimeler
eller
bilmem kaç göz
yorgan altında kısık güneş
yastıklar
hemen başımda bir dolap
kapı ayaklarımla açılır
perde rüzgarda
solda bir çift bulut
tırmanıp kaybolur susunca
hıçkırık tantanalar
yüzüme dökülen
sular sütler yeşil çaylar
dünyanın oturduğu zaman
bin teşekkürlü veda
sen bahçeme gökyüzünden

nasıl kaybolmuştum hatırlamıyorum bu bahçede beklerken mi yoksa o bahçenin koridorlarında dolaşırken mi



















hatıra bırakan diz
acır üstüm durgunsa
bir ay adam için
bir kapı toksa
arkası boş saçlı kesim
fütur elbise eti senin
eğri bir ağrı
kavisli ve dardı
sinek kuşu kalbi
dakikada sonsuz atardı