burası hiç gidilmemiş bir yer
hayal edilmiş bir gözgölün kol kenarı
uykulu ağaçların cam göğsünde
dinlenmiş içi belinden sarkanlar
yüzünün üstünde gezilmek
sisli aydınlıkgece bu
sabah unutup tutulan dudak duvarı
burunyalıdan kayın kum isli kıyıya
kirpik çalıların son ısrarı
göz çukurundan içince yıkanıp
ürkek kapak tepesi titre
çocukları yokuş hızı aşağı bırakıp
hatırlatmak için tekrar
o lav okyanusu
uçup durur alnında
burkup zor bulanlar
daha düz henüz dün gece kaybolanlar
9 Kasım 2011 Çarşamba
24 Ekim 2011 Pazartesi
pumajaws
göz kapakları şefaf birer aydı şaçları hep kendi rüzgarında uğultulu ağzı pumajaws gibi kouşuyordu sırtı kanı akan bir aşk ölçer :enşiddeti köküne vurunca civa kırmızı ibreler altını delip beynine o kadar yüksek tırmanıyordu
19 Ekim 2011 Çarşamba
yokcanın
yaşadığımız anın içinde AAAAA(etkiye göre tepkisel a lardır belli bir sayı ifşa etmezler) diyerek yaşadığımız raslantılar ve kesişmeler formülü etkisinde hareket kabiliyeti olan kutsal bileşen boş odaları doldurma potansiyeli taşıyan ve arkeik akım sayesinde oluşan 'çağrışım ve yanılsamalar 'asıl hedefimizdir :not
sağ gözüm kendi soluna döndü konuşkan labirent hiç susmuyor o sussa onun içi susmuyor ve daha katman katan içleri var ..... bir çok dilde küçük büyük yeşil meşil parlat esnek deri belki de ten demeli o kalabalık kendi kendine bir koridor gibi merdivenli bir orman ya da .ve labirentin ismi beyin evet bizim beyin boş duvara bile baksam gitmiyorlar elele tutumuş duvar üstünde tek ayak pazara falan gidip şezlonga divan diyip uzanıyorlar ha bunun nedeni annanenin çizgili ve hasır pazar çantası ya da kum üstü oturma odasının şezlonguna divan dedik ya divanlar ordandı kumdan televizyon kumdan güzel oolanlar kızlar yapıp gülüp yiyip içip eğlendik bu yüzden herşey kumdan mı e bu sırada aya balığa giden lego adamların yorgunluktan kendilerini attıkları kanepeleri bile yedik daha çok
hipnozdan kurtulmak için hipnozun kurtuluşuna bakıyorum bir nefes ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar ve sonra dışarı bırak mesafelerin annesi o uzağa onunda ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar atışını gördüm bu bir kırallık şeffaf kıkırdaklar kırallığı kıkırdayan
sağ gözüm kendi soluna döndü konuşkan labirent hiç susmuyor o sussa onun içi susmuyor ve daha katman katan içleri var ..... bir çok dilde küçük büyük yeşil meşil parlat esnek deri belki de ten demeli o kalabalık kendi kendine bir koridor gibi merdivenli bir orman ya da .ve labirentin ismi beyin evet bizim beyin boş duvara bile baksam gitmiyorlar elele tutumuş duvar üstünde tek ayak pazara falan gidip şezlonga divan diyip uzanıyorlar ha bunun nedeni annanenin çizgili ve hasır pazar çantası ya da kum üstü oturma odasının şezlonguna divan dedik ya divanlar ordandı kumdan televizyon kumdan güzel oolanlar kızlar yapıp gülüp yiyip içip eğlendik bu yüzden herşey kumdan mı e bu sırada aya balığa giden lego adamların yorgunluktan kendilerini attıkları kanepeleri bile yedik daha çok
hipnozdan kurtulmak için hipnozun kurtuluşuna bakıyorum bir nefes ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar ve sonra dışarı bırak mesafelerin annesi o uzağa onunda ayakta yaşayan küçük parmak ucuna kadar atışını gördüm bu bir kırallık şeffaf kıkırdaklar kırallığı kıkırdayan
29 Ağustos 2011 Pazartesi
eski ılık
eski ılık sesinin gelişini ezmeden seyreder hep
duymak isteyen tüm hayvanlarıyla gizlice
badesi için boyunları titreyen yollardan geçip
bir uzun yutanboru bu ve çocuğun en dip ucu
yalın ayak bekleyen uzunlu kısalı ışıklarda saç savurup
onunla buluta çarpıp suda yüzerler
konuşan yakamoz susmaz dizinde balıklı kızlar
tellere vurarak oynamayı biliyorlar bi bırak
sen onun kuşşkusu musun
asıl onları bekleten birbirine çektirensin
bir sekiz çiçeğin karnındaki su damlası
damlanın içini sonra bütün bu hepsi.....
taş yıldızlara bakarsa meyve açan yaprakları var onun
o yüzle ısırıp açıldı o yapraklar
kapanmayı da unuttun
duymak isteyen tüm hayvanlarıyla gizlice
badesi için boyunları titreyen yollardan geçip
bir uzun yutanboru bu ve çocuğun en dip ucu
yalın ayak bekleyen uzunlu kısalı ışıklarda saç savurup
onunla buluta çarpıp suda yüzerler
konuşan yakamoz susmaz dizinde balıklı kızlar
tellere vurarak oynamayı biliyorlar bi bırak
sen onun kuşşkusu musun
asıl onları bekleten birbirine çektirensin
bir sekiz çiçeğin karnındaki su damlası
damlanın içini sonra bütün bu hepsi.....
taş yıldızlara bakarsa meyve açan yaprakları var onun
o yüzle ısırıp açıldı o yapraklar
kapanmayı da unuttun
7 Şubat 2011 Pazartesi
bukarlabuyaz

binton vapuru ağzın kucaklı ortası
yanında uzay boylu yıldıza sütle dökülmüş dişleri kamaşan ılık bir rüzgar var
sesini arıyor oda kafası duman aa bir de mektup buharda açılırmış
renkleri duyabiliyor uzuuuun tadına bakııp bakıp
geçenlerin elleri dolu ve küçük ve büyük kalabalık
devlerin görünmez kendi çocukları
seçemiyordu bulamadı
şimdi
hepsinin arası mı
hava dolu
güneş içinden geçiyor
biraz durup pembeleşiyor
sen arkasındayken etin şefafı elbiseler giymiş
şimdi o dediğim anda geçti arkadaki şeftali tarlalara
birinin şeftalinin uzun tüyleri üstünde yürürken bacaklarım çoğalıyor
burası sarmanın yapraklarına kadar kalabalık
kutudan gölgesi karanlığı oynatınca
onların gözleri büyüyor başlarından taşınıp saksılara şarkı söylüyor
içlerine ekilmiş çiçekleri gökyüzü kadar uzun
saksı çiçekleri böyle doğar mı ölür ve doğar
afiyetle akşam saatlerinde baharata bulanmışlar leziz
kısık ateşle birbirlerine kavrulmadan
onların da buharında gemiler yürüür
kanat izleri kuşların karın yeri
ne dedin duymak için gözümü kulağımı dayadım
senin de ağaçların davul çalıyor
onların içi
bilki sadece aya merdivenden çkmşlardı
ağlamışlar ardından gülmüşler için
kirpikleri yerlere kadar o kanatların rüzgarı
yaprak eli bilmeyen uğultulu günler için
anladığında limon kumruları ilk gören
yıldılzara değebilmiş
yıldızlar yerdeymiş
yer de gökyüzündeymiş
dalların kolları
kolların dalları
saatleri bir gün aynı çukura eğilmiş
hıçkırıklara doymayan bir göğüs kafesinde çiçekleri sulayarak
saksı çiçeklerini unutmuşlar
hemen pencereye uzanmış sisli dağın gözlerine dalıp eteklerine bayılıp
uzaklarla olabilmek gibi
güzel dudaklı güzel yutanlar
sizi özledim
bu koridor giderek uzuyor mor ışıkla
şimdizamanı yutabilen buçocuğu
anlatmıştı uyutmadan önce
dizlerinüstü
akansaçlı gür çeşmenin boynuzlu dibi
batar
senin boyunların başkaçayırlarına sürü kuzusu
gözüne dikilmiş bir tepe uçkulak
eğilmek
dedim
diktutan kunduzları bükerek sert yerini
cennetin suları
şu duvarı delip akarya
içime kadar o suyla cennetin
26 Ocak 2011 Çarşamba
kuran kim ki
demin geçen bir bisikletli daha
hızlanınca dönen tekerlekler karıştı
bir pervane gibi ışık işine dalarak
bilinen yöntemler denen kitaptaydı
yaşayan bacaklar ve duranları
işte böyle büyülü karıştı resimleri
döner tekerlek
sonra yol isimleri
karşımda oturmuştu bin sabahı bir saati
cayın yanında gölgeli oturma evi
duvarı yazılı koridordan geçip
yavaşça fincana çayı son eliyle
koyunca
yudumladıkça
kokularda okunuyor
ısınmış ağaçla karışmış deniz tuzu kokusu
işlenen ince iğnelerle
tek telinden bile ince
aşındırıp giriyor pürüzsüzce
sana ait öyle hissediyor
oturuşundan ayırt edilmiyor
olanların boyundan suyundan
söylenense hepsi aynı davulda ince deri
çocuk bir ürkekle birlikte karşılıyor
gelen bütün ayna cam gözleri
hızlanınca dönen tekerlekler karıştı
bir pervane gibi ışık işine dalarak
bilinen yöntemler denen kitaptaydı
yaşayan bacaklar ve duranları
işte böyle büyülü karıştı resimleri
döner tekerlek
sonra yol isimleri
karşımda oturmuştu bin sabahı bir saati
cayın yanında gölgeli oturma evi
duvarı yazılı koridordan geçip
yavaşça fincana çayı son eliyle
koyunca
yudumladıkça
kokularda okunuyor
ısınmış ağaçla karışmış deniz tuzu kokusu
işlenen ince iğnelerle
tek telinden bile ince
aşındırıp giriyor pürüzsüzce
sana ait öyle hissediyor
oturuşundan ayırt edilmiyor
olanların boyundan suyundan
söylenense hepsi aynı davulda ince deri
çocuk bir ürkekle birlikte karşılıyor
gelen bütün ayna cam gözleri
durum, bahçe duvar az

konuşma bozuldu terasta durun
beklemeyin koşarak
inin merdiveni eni de dönerek
en aşağıların aşağısını bilmek için
ince topuk kalabalık demir sesnini
o merdivenin sarsılma sesini
bir dalga suyunda gemilerin
içerde buharlı mutfakta dediler
basarak üzerine atlayarak
tabak çalan adamalar bulduklarını görmediler
sokak kenarında renkleri farklı bir duman ve gurup insan
fısıltılar
aralık bulunca sızıp dururken
ve yukarda boşalmayı bekleyen yüklü bulutlar
küçük, büyük ,sessiz, yeşil sesler
bazıları sert bakışları bazılarında bir korku daha vardı
lambayı dönünce hızlıca üşüyüp
karşında yağmurdan ışıklar
ve şehrin gerçek adı hareket
sağından solundan ruhlarla geçerken
dinlenmişti bütün hikayeler
sadece zamanı durdurabilisin dedi
gerisi ya da devamı gelenlerden
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)